Merhaba.
Bu blog benim kişisel motosiklet hikayemi, motosikletle ilgili deneyim ve düşüncelerimi anlatmaktadır.
Profesyonel bir motosiklet sürücüsü değilim, amatörce, kendi bilgim dahilinde kendime bir kişisel motosiklet arşivi hazırlamak amacıyla yola çıktım, sonrasında iş biraz dallanıp budaklandı. Ben deneyim kazandıkça blogda paylaşım ve yazılar çoğaldı.
Motosiklet insana büyük zevk veren bir taşıt, üstelik büyük şehirlerin trafik kaosuna da bireysel anlamda harika bir çözüm sunuyor. Ama aynı zamanda oldukça riskli de bir taşıt. Motosiklete her sürücü kendi kişisel risklerini ve sorumluluklarını alarak binmek durumunda. Bu sebeple benim burada anlattıklarım tamamen benim kişisel deneyimlerim olup tavsiye ve teşvik niteliği taşımamaktadır. Okurlarının bloğu bu bilinçle okuduğu ön kabulüyle yazıp çiziyorum ve sizin motosikletle yapacaklarınız sizi bağlıyor, tıpkı benimkilerin de beni bağladığı gibi. Blog sizin yapacaklarınızla ilgili sorumluluk kabul etmez, zira burası bir motosiklete başlangıç ya da eğitim mecrası değildir.
Motosiklete başlamak isteyenler için sanılandan çok eğitim merkezi var memlekette, eğitimsiz sürmeyin derim. Çok şey fark ediyor çünkü.

Yolunuz hep açık olsun.
Nice yollara.

Ç.Ö.


2 Ağustos 2009 Pazar

Bisikletle Başlayan Hikaye







    Motosikletle ilgilenmem ilk ne zaman başladı tam olarak emin değilim. Ama pek çok sürücü gibi benim de çocukluk yıllarıma tekabül ediyor bu ilgi. Daha ilkokula giderken oturduğumuz evin alt katında bir lokanta vardı. Lokantanın sahibi şişman aşçı amcanın sepetli, mavi beyaz bir BMW motosikleti olduğunu hatırlıyorum. Akşamları dükkanı kapatınca, yanında çalışan kızı ile birlikte o motorla köydeki evlerine giderlerdi. Evimizin balkonundan büyük bir ilgiyle onları izlerdim. Sonrasında okul defterlerinin kapağına motocross kartpostalları yapıştırmakla, odamın duvarına posterler asmakla devam etti. Tabii bunun öncesinde ya da tam o esnalarda pek çok çocuk gibi bisiklet tutkunuydum ben de. Arkasında destek tekerleri olan dolgu tekerli ilk bisikletimi hatırlarım. Sonrasında ağabeyimden bana kalan, o zamanlar pinokyo tabir edilen bisikletle epeyce bir sürüş yapmıştım ve hatta bir kaç tane de kaza. En büyük arzumsa o dönemin Türkiye'deki belki de tek büyük bisikleti olan Bisan'a sahip olmaktı.
    Bisanlar o zaman oldukça ağırlardı. Arkalarında bir bagajları olurdu. Üstteki çifte borulu şasileri sayesinde oldukça sağlam bisikletlerdi ve bizimki gibi küçük kasabalarda iş ve kişisel taşıt olarak çok rağbet görürlerdi. Liseye geldiğimizde bir arkadaşımızın dışarıdan gelen ince tekerli ve vitesli yarış bisikletini gördüğümüzde pek çoğumuzun içi gitmişti. Ama böyle bir bisiklet edinebilmek için yurtdışında bir tanıdığınızın olması gerekiyordu o zamanlar. Üstelik bırakın bir yarış bisikletini bir Bisan'a bile sahip olmak maddi olarak kolay değildi. Neyse ki kasabanın tek kiralık bisikletçisi olan Mehmet Usta vardı da büyük bisiklete binme hevesimi bir kaç saatliğine de olsa tatmin edebiliyordum. Harçlığımın büyük kısmını Mehmet Usta'nın kiralık bisikletlerine yatırırdım. Ama bu bana bisiklete binme konusunda epeyce deneyim kazandırmıştır doğrusu.
    Liseye geldiğimde okulun şehrin dışında olması yüzünden bir çok arkadaşımda bisiklet vardı. Biz yürüyerek giderken onlar bisikletlerinin bagajına kitaplarını bağlayıp öyle gelirlerdi okula. Tüm okul hayatım boyunca onlara hep imrenmişimdir. Neyse ki halamın oğlunun bir Bisan'ı vardı. Zaman zaman bisikletleriyle beni ziyarete gelen arkadaşlarım, bisikletle civar köylere ve mesire yerlerine gitme önerisinde bulununca, o zamanlar şehir dışında olan halaoğlu sayesinde ben de gidip halamdan onun bisikletini isterdim. Üç arkadaş pek çok yere bisiklet sürüşleri yapardık. Zaman zaman kendi aramızda yarıştığımız bile olurdu. Müthiş zevk alırdık bu gezilerden. Yaz tatilinde bisiklete binmek büyük keyifti. Ama o zamanlar motosiklet benim için sadece filmlerde ya da büyük amcalarda gördüğüm tehlikeli bir taşıttı. Daha kendime ait bir bisikletim bile yokken ve onun arzusu ile tutuşurken bir motosiklete sahip olmak koskoca bir hayaldi sadece. Zaman zaman mobiletli ya da Jawa'lı abileri, amcaları izleyerek bu aletin nasıl kullanıldığına dair fikirler üretirdim kafamda, ama hepsi bu.
    Lisenin son sınıfında bir sınıf arkadaşımızın Peugeot marka bir mopede sahip olması ben de motosiklet konusunda ciddi heyecanlar yaratmıştı. Bir kaç kez de üstüne binip, kısa mesafelerde sürüş deneyimi yaşamıştım. O an aklımdan geçen bir tane de bende olması gerektiğiydi. Ama maddi olarak oldukça uzağındaydım bu isteğin. Zaten ailem de pek çok aile gibi buna müsaade etmezdi biliyordum. Küçük tefek moped, mobilet, vespa deneyimlerinden ibaret kaldı bu heves.
    Lisenin ardından üniversite yılları geldi ve ben hem bisikletten hem de motosikletten uzaklaştım. Başka hayat gailelerinin peşinde artık bisikleti sadece mahalle arasındaki çocuklarda, motosikleti ise sinemada izlediğim filmlerde görür oldum. Zaman zaman İstanbul'da yaz aylarında rastladığım bir Harley ya da bir Dragstar'ın egzos sesi beni fena halde etkilese de, hem maddi olarak hem de kafaca bir motosiklet sahibi olmaya çok uzaktım.
    Okul hayatı bitti, askerlik, iş derken motosiklet sahibi olma düşüncesi hatta motosiklet hevesi bile aklıma gelmez olmuştu. Oysa otomobillere de bir türlü ısınamamış biri olmuş çıkmıştım. Evliliğimin ilk yılıydı. Gazetenin biri kendi pazarlama şirketi aracılığıyla taksitle bir motosiklet satıyordu, Suzuki GN125. Gazetede gördüğüm motosikletin dış görünüşü ilk motosiklet için hiç de fena değildi. Bir an için içimde yeniden bir şeyler kıpırdadığını hatırlıyorum. Ama kısa süre sonra gelen işsizlik bırakın motosikleti, bir bisiklet için bile yeniden uzak ufukları gösteriyordu bana. Oysa işsizliğim süresince kendi kendime "Bir motosiklet ehliyetim olsaydı, en azından motokuryelik yapardım" dedim durdum.
    Aradan bir kaç yıl daha geçmişti. Benim bir bilgisayarım olmadığı için sanal alemde motosiklet olayının nasılda hızla yayılmaya başlamış olduğunun farkında bile değildim. Yeni işimle birlikte bir bilgisayar da edindim. Ve aşağı yukarı aynı dönemlerde gazetede sonradan Çin Malı olduğunu öğrendiğim cruiser model bir motosikletin reklamını gördüm. Oldukça da uygun fiyata, hemde taksitle satılıyordu. Görüntüsü ise hiç fena gelmemişti bana. İçimde bu kez taa eski günlerden gelen büyük bir heyecan oluşmuştu. Evet artık otuzlu yaşlarına adım atmış bir adam olarak kendi kararlarımı vermenin rahatlığıyla neden olmasın diyebiliyordum. Benim artık bir motosikletim olmalıydı. Hemen internetten araştırmalara başladım. Gazetedeki motosikletin internet sitesini buldum. Ve eşimle birlikte incelemelere başladık. O da çok beğenmişti bu aleti. Bu bizim olmalıydı. Ayağımızı yerden kesecek ve bizi İstanbul ve civarında pek çok yere götürebilecekti bu motosiklet.
   İnternette gezinirken motosiklet kullanıcılarının ve sevenlerinin oluşturduğu bir kaç tane de fan sitesine rastladım. Bu kez gece geç saatlere kadar bilgisayar başında o siteleri takip etmeye, almak istediğim motosiklet hakkında bilgiler edinmeye başladım. O sayede de daha motosiklet almadan, motosikletler ve motorculuk hakkında pek çok bilgi edinmeye başlamış oldum.

    Otuzlu yaşlarımda önümde bambaşka bir hevesin ve dünyanın kapılarının açıldığını fark ediyordum. Ama motosikletin hayatımın bir parçası olacağını hala idrak etmiş değildim.




Bu yazıdaki fotoğraflar internet ortamından alınmıştır...  
 
Devam Edecek... 


Sonraki yazı: Sanal Alemde Motosiklet


2 yorum:

  1. Mükemmel bir iş yapıyorsunuz şu bloğu tutarak. NS150 ile ilgili aklımdaki çoğu soru, kuşku cevap buluyor. "Tekerin düz bassın"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kardeşim çok ama çok teşekkür ediyorum, mesajınızı çok geç gördüm kusura bakmayın. Selam ve sevgilerimle.

      Sil

İlginize teşekkürler!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!

NEDEN SÜRÜŞ EĞİTİMİ ALMALIYIZ ?!
Fotoya tıkla yazıyı oku!

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)

125cc ile Dünya Turu (Around the world by 125cc)
Fotoya tıkla yazıyı oku!

Kaza Şiiri... :)

Kaza Şiiri... :)
Fotoya tıkla yazıyı oku!